Yunan, Roma, Arap ve Hıristiyan dini içerikleri birçok ortak alt metin paylaşıyor. Bunlardan en temeli hiç kuşkusuz antropomorfik tasavvurlardır.
MS 3. yüzyıla tarihlendirilen Nag Hammadi el yazmalarında ruh, psyche, ve topraktan olmak üzere farklı yaradılışa sahip üç ayrı Âdem’den bahsedilir. İlk Âdem (ruhtan/ışıktan olan) ruh bahşedilmiş olandır ve ilk gün zuhur etmiştir. Kıptîce özgün metinde Yunanca pneumatikos (πνευματικός) kullanılır. Yeni Ahit’in Yunanca çevirisinde sıklıkla kullanılan bu sözcük “bedenine ruh verilmiş insan” anlamına gelir. İkinci Âdem’e psyche (ψυχή) bahşedilmiştir. Kıptîce metinde psyche sözcüğü daha sonra İslam filozofları tarafından nefs olarak çevrilmiş. Üçüncü Âdem ise topraktan yaratılmıştır, yasa (νόμος) insanıdır.
Fiziki yaradılışla ve Âdem’in bedeninin yaradılışıyla bağlantılı olan yedi hükümdar düşük seviye doğaüstü figürlerdir. Âdem’e nefesiyle can veren figür ise yedi hükümdara üstün Sofia Zoe’dir.

Âdem ve Havva Aden Bahçesi’nde (canlandırma)
Nag Hammadi yazmalarına göre hükümdarlar Âdem ile Havva’yı Cennet’te bütün ağaçların meyvelerini yiyebileceklerini, ancak bilgi [gnosis] ağacının meyvesini yememeleri gerektiği konusunda uyarırlar. Ardından yaratıkların en bilgesi olan gelir ve Âdem ile Havva’yı yasak meyveyi yemeye teşvik eder. Yasak meyveyi yerlerse zihinleri açılıp tanrılar gibi olacaklar; iyi ve kötü insanlar arasındaki farkı göreceklerdir. Yaratıkların en bilgesine göre tanrılar söz konusu meyveyi yasaklamıştır, çünkü kimsenin kendileri gibi olmalarını istemezler… Bunun tek nedeni kıskançlıktır. Devamında Havva meyveden yer, sonra Âdem’e verir ve Âdem de yer. Bunun üzerine her ikisinin de zihinleri açılır (yasak meyveyi yediklerinde bilgi ışığı üzerlerine parlar). Ardından Âdem ve Havva çıplak olurl, hükümdarlar büyük bir dehşetle Cennet’e gelirler, Âdem ve Havva ağaçların ardına saklanır, sonra görünürler, sorguya çekilirler, ve nihayetinde lanetlenirler…
Anlatının bu kısmına kadar Âdem zaten ölümsüz bir varlıktır. Ancak yöneticiler gibi bir rab değildir. Bu nedenle yöneticiler Âdem’in bilgi ağacının meyvesini yemiş olduğu gibi hayat ağacı meyvesini de yiyeceğinden tedirgin olurlar. Eğer Âdem hayat ağacı meyvesini de yerse bir rab olacak ve yöneticileri küçümseyecek, onlara tepeden bakacaktır. Bunun üzerine yöneticiler Âdem’i Cennet’ten kovarak içinden alındığı toprağa geri gönderdiler. Hayat ağacını ise korkunç yaratıklarla çevreleyip korumaya alırlar; ortasına ise sürekli dönen alevli bir kılıç koyalarlar. Böylece hayat ağacına kimse yaklaşamaz.
Sofia Zoe yedi hükümdarın kendisine benzerlerini lanetlediklerini gördüklerinde hükümdarları göklerinden kovarak onları günahkâr kozmosa atar. Bundan sonra bu hükümdarlar yeryüzünde kötü ruhlar (daimonlar) olarak var olurlar (Sokrates’in daimon kavramını hatırlayalım).
Âdem’in düşüşü gnostik metinlerde görüldüğü üzere ilahi olan yedi hükümdarın korkularından ileri gelir. Hükümdarlar Âdem’in kendilerinden üstün olmasından korkarlar. Bu korku tasavvuru açıktır ki antropomorfik bir unsurdur ve antik çağ mitosları için antropomorfizm belirleyicidir. Hybris (ὕβρις) yani kibir/küstahlık olgusu bu unsurlardan en çok işlenen konuların başında gelir. Yunan mitoslarının çoğunda kibre kapılan insanların cezalandırılması konusu işlenir. Antik Yunan mitosları da bu anlamda gnostik metinlerle ortak unsurlar paylaşır. Örneğin Pandora miti.

Prometheus insanı yaratıyor, Athena ise ona can veriyor (İllüstrasyon: Bartolomeo Pinelli)
“Sözüm kısa, bütün tanrılardan nefret ederim” diyor Prometheus (Aeschylus, Prometheus 975). Bu nefretinin bir nedeni vardı. Prometheus philanthropos yani insan seven bir titandır. Başlangıçta insanlar ve tanrılar payeleri ve kısmetleri bakımından birbirine denktir. Ancak Zeus insanlar (başlangıçta sadece erkekler vardı) ve tanrılar arasında bir hiyerarşi olması gerektiğini düşünür. Bir ayrım yapılmalıdır ve bu görevi de Prometheus’a verir. Prometheus kurban edilmiş bir öküzle çıkagelir. Öküzün en uzun kemikleri olan dört adet ayak kemiğini ak bir yağ tabakasıyla kaplamıştır. Geri kalan yenilebilir etleri ise hayvanın midesine (gaster) yerleştirerek saklamıştır. İki seçenek vardır. Prometheus Zeus’a “İstediğin parçayı seç” der ve Zeus da tanrılar için doğal olarak güzel görünen yağ tabakasıyla kaplı kemikleri seçer. Ancak Zeus aldatıldığını anlar ve öfkelenir. “Madem öyle ben de insanlardan hayatı (bios) ve ateşi (pyr) saklayacağım!” der. Hayat canlılığı besleyen şeydir, yani tahıldır. Öncesinde buğdaylar kendileri çıkıyor, filizleniyor, mayalanıyor ve ekmek oluyordu. Artık insanlar buğdayı ekecek, biçecek ve emek sarf edecektir. Ateş ise Zeus’un dişbudak ağaçları üzerinde tuttuğu ezeli ve ebedi sönmeyen ateşidir. Ateş olmayınca Prometheus’un insanlara verdiği etler de pişirilemez. İnsanlar aciz duruma düşer.
Prometheus insanları düştüğü durumdan kurtarmak için Zeus’un gizlediği ateşten bir kor tanesi (sperma pyros) çalar ve onlara armağan eder. Zeus bu defa çok sinirlenmiştir: “Madem ateşimi çaldın ben de sana harikulade bir musibet (kalon kakon) yollayacağım!” der. Demir ustası, heykeltıraş tanrı Hephaistos görevlendirilir ve ölümsüz tanrıçalar model alınarak bir parthenos (evlenme çağındaki genç kadın) formunda bir kadın yaratılır. Bu kadın güzellik ve çekicilikte göz kamaştırır. Onu gören herkes şaşkına döner ve onu arzular. Ancak Hermes bu kadına köpek mizacı, yalancılık, ve hırsızlık huyu verir. Böylece Zeus bir gaster modeli tasarlar; çünkü kadın doyumsuz bir iştaha sahip olarak erkeği tüketecektir. Bu kadın modelin adına da tüm tanrıların insanlara armağanı anlamına gelen Pandora denecektir.
Prometheus olayları önceden anlamaya muktedir olan, önceden gören, yani öngörendir. Kardeşi Epimetheus ise olacakları sonradan, iş işten geçtikten sonra anlar. Epimetheus’un evine varan Pandora ilk eştir artık… Ancak Pandora Epimetheus’a ağzı kapalı bir küp ile birlikte gelmiştir. Epimetheus evde olmadığı bir gün Zeus’un emriyle Pandora kapağı açar ve türlü musibet insanların dünyasına yayılır. Hastalık, acı, yaşlılık, yorgunluk, yas, fırtınalar, rüzgârlar… Kadın artık musibet getirendir. Kapağı hemen kapatılan küpte ise sadece umut kalır.
Prometheus’un ateşi tanrılardan çalarak insanlara armağan etmesinin metaforik anlamı görünenden daha derindir. Ateş sadece aklı ya da bilimi değil aynı zamanda libidoyu da temsil eder. Bu ateş (Homeros, İlyada 5.4’te geçer) tükenmek bilmez ateştir [ἀκάματον πῦρ]. Ancak insanların kullandığı ateş Zeus’un sonsuz ateşinden sadece küçük bir parçadır, bir kor tanesidir. Sonludur. Dolayısıyla beslenmediğinde söner.
Sonuç itibariyle hem gnostik metinlerde hem de Yunan mitoslarında insanlar tanrılara denk değildir. İki gelenekte de insandan üstün ilahi varlıkların antropomorfik tasavvurları mevcuttur. Gnostik metinlerde Âdem hayat ağacına ulaşamamıştır. Yunan mitoslarında ise insanlar ateşe muhtaç kalarak sonluluğa mahkûm edilmiştir.

Asklepieos bir ölüyü dirilttiği için Zeus tarafından yıldırımıyla çarpılarak cezalandırılıyor (İllüstrasyon: Justus von Liebig)
Ölen bir insanı dirilten Asklepieos bile Zeus tarafından cezalandırılmıştır. Benzer alt metin Gılgamış Destanı’nda da vardır. Ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a Utnapiştim şu cevabı verir:
Gilgameş, şimdiye kadar yapılıp da hiç yapılmamış veya yıkılmayacak bir ev gördün mü? Mühürlenen bir belge sonsuzda dek kalır mı? Kardeşlerin bölüştükleri miras sonsuza dek onların olur mu? Ülkede düşmanlık sonsuz mudur? Bir nehir sürekli taşar mı? Güneşin yüzünü her zaman görüyor musun? Eski günlerden devamlı ne kalmış ki? Uyku ile ölüm birbirine benzemiyor mu? Her ikisi de ölüm gibi görünmüyor mu? Bütün varlıkları yaratanlar, yaşamı ve ölümü birlikte vermişler. Her nesnenin bir varoluşu, bir yokoluşu var. İnsanın da öyle. Elden ne gelir?
Kaynakça
Jean-Pierre Vernant. (2011). İlk Kadın Pandora. (Çev. D. Çetinkasap). Pinhan, İstanbul.
Muazzez İlmiye Çığ. (2013). Gilgameş: Tarihte İlk Kral Kahraman. Kaynak Yayınları, İstanbul.
Walter Burkert. (2017). Yunan Kültüründe Yakındoğu Etkileri. (Çev. M. F. Yavuz). İthaki, İstanbul.
Anonim. Nag Hammadi El Yazmaları. (Çev. A. Çeker). 6:45 Yayın, İstanbul.
Hesiodos. (2018). Theogonia, İşler ve Günler. (Çev. A. Erhat ve S. Eyüboğlu). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.